İSTANBUL RUMELİ BALKAN KADINLAR DERNEĞİ
Duyurular

Bir Kadının Dokunuşuyla Değişen Hayatlar: Gönüllülüğün Gücü

Toplumlar, gönüllülükle büyür; bireylerin küçük ama anlamlı adımları, büyük değişimlerin temelini oluşturur. Kadınlar ise bu değişimin en önemli aktörlerinden biridir. Sevgi, şefkat ve azimle harekete geçen kadınlar, sadece kendi hayatlarını değil, çevrelerindekilerin de yaşamlarını dönüştürme gücüne sahiptir. Bu yazıda, bir kadının ilham veren gönüllülük hikayesine ve kadınları bu yola adım atmaya teşvik eden mesajlara yer vereceğiz.

Esma’nın Hikayesi: Bir Köyde Değişen Hayatlar

Esma, Anadolu'nun küçük bir köyünde yaşayan genç bir öğretmendi. Günlük rutini, sabah derslerini vermek ve akşam evine dönmekten ibaretti. Ancak bir gün, öğrencilerinden biri, Fatma, okumayı bırakacağını söyledi. Ailesi, eğitim yerine ev işlerine yardımcı olmasını istiyordu. Bu haber, Esma'nın içinde bir kıvılcım yaktı.

Fatma’nın yaşadıkları, köydeki pek çok genç kızın kaderiydi. Esma, bu duruma seyirci kalamazdı. Küçük bir kitaplık kurarak işe başladı ve haftada bir akşam köy meydanında okuma etkinlikleri düzenlemeye karar verdi. İlk başlarda sadece üç öğrenci geldi. Ama Esma pes etmedi. Zamanla etkinliklere katılanların sayısı arttı, hatta ebeveynler de bu girişime destek vermeye başladı.

Bugün, Esma’nın başlattığı bu küçük okuma hareketi, köyde onlarca genç kızın eğitimine devam etmesine olanak sağladı. Fatma ise artık bir öğretmen olma hayalinin peşinden gidiyor.

Esma’nın hikayesi, gönüllülüğün nasıl bir domino etkisi yaratabileceğini gösteriyor.

Kadınlar Gönüllülükle Geleceği Şekillendiriyor

Kadınlar, toplumsal yapının en güçlü taşıyıcılarıdır. Gönüllü çalışmalarla, toplumun pek çok ihtiyacına yanıt verebilir, sorunlara çözüm üretebilirler. Peki, kadınları gönüllülüğe katılmaya teşvik eden en güçlü nedenler nelerdir?

1. Kendi Potansiyelini Keşfetmek:
Gönüllülük, insanın kendi sınırlarını zorlamasını ve yeteneklerini keşfetmesini sağlar. Örneğin, bir eğitim projesinde yer almak, iletişim becerilerinizi geliştirirken liderlik vasfınızı da öne çıkarır.


2. Topluma İlham Vermek:
Bir kadının adımı, pek çok kişiye ilham olabilir. Esma gibi kadınlar, çevrelerindeki diğer bireyleri harekete geçirebilir ve bir umut zinciri yaratabilir.


3. Gençlerle Köprü Kurmak:
Kadınların gönüllü projelerde yer alması, gençlere hem rol model olma fırsatı sunar hem de onların geleceğe daha umutla bakmasını sağlar.

 

Gönüllülüğe İlk Adım: Nasıl Başlanır?

Eğer gönüllülüğe nereden başlayacağınızı bilmiyorsanız, işte birkaç öneri:

STK'lara Katılın: Eğitim, sağlık veya çevre gibi sizi heyecanlandıran bir alanda çalışan bir STK’ya katılarak ilk adımı atabilirsiniz.

Yerel Projelere Destek Olun: Kendi mahallenizdeki küçük bir etkinliğe katılmak bile büyük bir fark yaratabilir.

Kendi Projenizi Başlatın: Esma gibi, gördüğünüz bir soruna küçük bir çözüm üreterek başlayabilirsiniz.


Birlikte Daha Güçlüyüz

Gönüllülük, sadece başkalarına yardım etmenin ötesinde, insanın kendisini de dönüştürür. Her gönüllü adım, toplumu biraz daha güçlü, biraz daha umut dolu bir yer haline getirir.

Eğer siz de hayatlara dokunmak, geleceği şekillendirmek istiyorsanız, bugün harekete geçin. Bir kadının dokunuşuyla neler değişebileceğini görün ve değişimin bir parçası olun. Çünkü gönüllülük, geleceğe yapılan en kıymetli yatırımdır.


---


İstanbul Hava Durumu
Anket
Döviz Bilgieri
Merkez Bankası Döviz Kuru
  ALIŞ   SATIŞ
USD 38,3665   38,4356
EURO 43,5309   43,6093
Özlü Sözler
Derya büyüktür herkes kabı kadar alır.
Atatürk Köşesi
Ziyaretçi Sayacı
Bugün: 12
Dün: 37
Toplam: 5813
Kitap Köşesi

                               

Osman Balcıgil’in Afife Jale’nin hayatını konu alan romanı Nefesi Tutku Olan Kadın Afife Jale adlı eseri beni çok etkiledi. Bu sebeple hakkınds kısa bir metin yazmak istedim. Belki okumak için kitap inceleyenlere bir öneri olur.

Doktor Sait Paşa tiyatroyu çok seven ve bu sevgisini de küçük yaşlarda torunu Afife’nin minik ellerinden tutarak ona da aşılayan bir tiyatro aşığı idi. Hatta Çamlıca’daki konağın üst katında Afife’nin dadısı Sofya tarafından kurulan sahne, sadece çocukların ve dede Sait Paşa’nın değil herkesin eğlence mekânı idi. İşte böyle bir aşk ile başlayan tiyatro sevdası Afife’nin ilerleyen yaşlarında tutkuya dönüştü. Ama Osmanlı’nın ilk Müslüman kadın oyuncusu olan Afife Jale bu tutkusunun peşinden koşarken, babasından Şeyhülislam’a, dahiliye Nazırından Şehremini’ne kadar birçok kişi Afife’nin sahne tutkusunu söndürmek için uğraştı. Ancak o yılmadı. Verdiği  mücadele uğruna zaman zaman doktor desteği aldı. Annesi ona gizli gizli destek olurken babası inatla karşı çıktı. Hayatının ilkbaharında 25 yaşlarında, Selahattin Bey(Klasik Türk Müziği Bestecisi Selahattin Pınar) ile tanıştı ve birbirlerinden hoşlandılar. Selahattin Bey bir buluşmalarında Afife’den etkilenmiş olduğu bir ana ithafen tamburunu alarak şu besteyi dile getirdi:

Bir bahar akşamı rastladım size

Sevinçli bir telaş içindeydiniz

Derinden bakınca gözlerinize

Neden başınızı öne eğdiniz?

 

İçimde uyanan eski bir arzu

Dedi ki yıllardır aradığım bu

Şimdi soruyorum büküp boynumu

Daha önceleri neredeydiniz?

 

Afife gözlerinden süzülen birkaç damla gözyaşı ile biten şarkının ardından bir kere daha söylemesini istemişti. Gerçekten de yaşadıkları anı anlatan bu sözler sadece arkadaş değil, aynı zamanda sevgili olduklarının bir göstergesiydi. Ama hiçbir aşk tiyatronun yerini tutamadı onun hayatında. Bşikte başlayan tiyatro aşkı mezara kadar sürdü. Afife, tutkusu yolunda harcadığı zorlu hayatının son nefesini Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde verdi.

İlke GÜROL

                                        

Okumakta olduğunuz yazının konusu bir şiir kitabı. Adı: Parçalanan Ruhlar. Yazarı Goran Simiç kitabını Bosna’da okura ‘Rastakanje duse’ ismiyle ulaştırdı. Kitap 2016 yılında dilimize kazandırıldı.

 

Yazar Bosna Hersek Uluslararası Saraybosna Üniversitesi’nde ceza hukuku profesörü olarak görev yapmakta. Bununla birlikte dünya çapındaki savaş mağdurlarının durumunu iyileştirmek için çaba sarf ediyor. Çeşitli üniversitelerde eğitim veren yazar ülkemizde de bulunmuş ve İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde ders verirmiştir.

 

Saraybosna ile ilgili bir şeyler okumak, yazmak bana daima çok zor gelmiştir. Ancak Bosna Savaşı’nın tüm dünyanın seyirci kalmayı seçtiği yakın geçmişin kara lekesi olması gerçeğinin görmezden gelinme ihtimalinin gerçekleşmesi korkum, yazarak ölümsüzleştirilmesi gerektiğine olan inancımla birleşerek bu zorluğa göğüs germeme sebep oluyor. Bu durumu bilen bir kitap dostu, Goran Simiç’in Bosna Savaşına ait şiirlerin yer aldığı ‘Parçalanan Ruhlar2 isimli kitabı armağan etti bana. Ne de iyi etti.

 

Kitabın konusu; Bosna Savaşı esnasında toplama kamplarında tecavüz edilen kadınlar. Bangladeş, Vietnam, Irak, Afrika’daki savaş esnasında tecavüze uğramış diğer tüm kadınlar gibi… Fiziksel ve psikolojik olarak örselenmiş, cinsel şiddete maruz kalmış mağdurların yaşam öykülerinden ve kaderlerinden ilham alarak yazdığına kitabın “Teşekkür” bölümünde değinen yazar, anlatılamamış, yumru gibi boğaza dizilen acıları yazdığını söylemektedir.

 

Yaşadıklarına rağmen sessiz kalmak zorunda bırakılmış, bir anlamda artık yaşamayan isimsiz kadınların acılarıdır yazmaya çabaladığı. İnsan olduğumuzdan utanç duyuracak kadar şiddeti akıl sağlığını yitirme pahasına yaşamış olan kadınlar, günümüzde yaşadıklarının ruhsal mirasının yüküyle nefes almaya çalışsa da bir enkaz gibidirler.

 

Şiir kitapları sadece okunacak cümle adedi olarak algılanırsa, okuma kısa sürede bitirilebilir. Ancak yazıların derinliği ve içerdikleri hissedilerek okunursa yaşanan duygu fırtınası kısa süreli okumaya engel olacaktır. İşte bu şiir kitabı öyle bir kitap oldu benim için.

 

Ruhunuza iyi bakın.

 

Necla DURSUN

 

 

 

  

 

Benim amaçsızca dolaşıp inanılmaz haz aldığım nadir yerlerden biridir kitapçılar. O büyülü dünyanın kapısından içeri girdiğiniz an da bambaşka bir dünya karşılar sizi. Rafların arasında dolaşır etrafa göz gezdirirsiniz önce şöyle bir. Bir kitaba takılır kalır gözleriniz. Uzanıp alırsınız elinize kitabı ve o ilk an hani o hiç açılmamış kitabın ilk sayfalarını açtığınız anda burnunuza gelen kağıt kokusu olur. O sarı saman yaprakların kokusu inanılmaz güzel gelir insana. Yüzlerce binlerce kitabın içinde kaybolur gidersiniz. İşte böyle bir gün kitaplar arasında dolaşırken gözüme çarptı Leyla.

 

Önyüzündeki esmer, hüzün dolu masum bir genç kızın yüzüne takıldı gözleri. Şöyle bir baktıktan sonra, beni ilk bakışta kendisine çeken bu kitabı elime aldım. Parmaklarımı o parlak kuşe kağıdının üstünde, usulca gezdirdim. Her zaman ilk düşündüğüm gibi konusu ne diye bir merak sardı beni. Arka yüzünü çevirdim aceleyle. Sanki elimden alacaklarmış gibi, elimden uçacakmış gibi sımsıkı tutarak. İlk gözüme çarpan büyük başlıklarla yazılmış ben de merak uyandıran o etkileyici sözcükleri bir solukta okumaya başladım.
 

Bosnalı Bir Kızın Yüreğinizi Burkacak ve Tüylerinizi Ürpertecek Gerçek Hayat Öyküsü

 
Bir hayat hikayesi, gerçek bir Rumeli yaşanmışlığı. Bu ona sahip olmam için yeterliydi aslında. Zira, son zamanlar da ilk tanıştığım insanların bana siz Rumelilimisiniz diye sormaları nedense beni fazlasıyla etkilemeye başlamıştı. Bu yüzden mi bilmiyorum ama Rumeli denince daha bir hassas olmaya başlamıştım sanki. Belki de etnik kimlik söylemlerinin anlamsızca gündem yaratmak istemesiydi bu hassasiyetimin sebebi bu hassaslığımın sebebi. Bu da kitabı almamdaki en büyük etkendi aslında. O yüzden de daha fazla  ilgimi çekmiş olabilir di bu tılsımlı sözcükler. Hiç düşünmeden kitabı alıp eve dönerken, bir an doğdukları yere hasret son nefeslerini veren dedem ve babaannem geldi aklıma. Yaşadıkları yerleri, mallarını, mülklerini bırakıp yeni ufuklara yelken açan iki vatan yorgunu o çileli insanlardandı onlar. Aynı Ayten Aygen'in Benim Rumelim adlı kitabında anlatıldığı gibi. 

 

Göçe zorlanmış parçalanmış hayatlarla dolu Benim Rumelim'i  okuduğum zaman da aynı böyle hissetmiştim. Beni o dönemlere götüren muhteşem bir anlatımı vardı Benim Rumelim kitabında da. Muhtemelen onu okuduğum gibi hiç nefessiz okuyacaktım Leyla'yı da. Eve geldiğim an hemen kitabın başına oturdum hevesle. Zaman durdu sanki. Bir gün  de bitirdim. İnanılmazdı. Bir insanlık dramıydı anlatılan. Bosna'da hayatının baharında ki genç bir kızın dramı. 

 

Okumaya başladıkça içimi hüzünle dolduran, elimden bırakamadığım Leyla'nın öyküsüydü, hayalleriydi anlatılan. Hüzün vardı, vahşet vardı yaşananlarda. Balkanlar da yaşayan Sırp, Hırvat ve Müslüman kimlikteki insanların, kardeşken, bir gece de nasıl düşman olduklarını anlatan sarsıcı bir kitaptı bu.16 yaşında bir genç kızın yürek burkan acı dolu hikayesiydi. 

 

Bosna'da ki toplama kampında geçen, bir ömür gibi gelen upuzun bir 2 yıl. Onu hayatta tutan tek şey hayalleriydi demişti terapistler. Savaşın o baskıcı ve karanlık yüzünü anlatan bu kadın, o dokunaklı kaderini  yaşamanın hüznünü, suskunluğunu atamamıştı yıllarca. Onun gibi binlerce kadın bu tecavüz kamplarında yaşadıkları tüyler ürpertici olaylar yüzünden ruh sağlıklarını yitirmişlerdi.

 

Her savaşta kadına şiddet ve tecavüz vardı belki ama. Burada, Balkanlar da yaşanan toplu tecavüzlerdi ve bu tecavüzler uygulanan politikanın bir parçasıydı aslında. Sistematik eziyetin yöntemlerinden biriydi. Ruhsal ve bedensel sakatlıklar ise yaşanan travmaların sadece bir yüzüydü.

 

Yaşam hakkı elinden alınmış tüm hayalleri yıkılmış, hayatları mahvolmuş insanların yaşadıklarıydı asıl olan. Benim hayat lügatimde yer almayan; toplama kampı, etnik temizlik, toplu tecavüz denen, vahşet içeren bu sözcüklerin ne ifade ettiğini, bu kitabı okuyunca çok daha iyi anladım. Korkunç bir öyküydü bu. 

 

ALEXANDRA CAVELIUS'un kaleme aldığı Leyla'nın hikayesini okuduğunuz da sizin de gözleriniz yaşaracak. Bir ülkenin nasıl parçalandığını görecek onun dünyasına girecek ve yaşadığı cehenneme tanık olacaksınız. Eminim ki sizler de benim gibi savaşın o karanlık o soğuk yüzünü görecek ve içinizde esecek duygusal fırtınalardan etkileneceksiniz....
 
Sevgiyle kalın...


Hale GÜLOĞLU

   

İstanbul Rumeli Balkan Kadınlar Derneği;

© Copyright 2024  V4.5 Tüm Hakları Saklıdır.

Hazır Dernek Sitesi



Whatsapp  Destek
Whatsapp Destek